Engelli kişiler toplum içinde yaşama hakkına sahiptirler ve diğer insanlar bu ilkeye saygı göstermelidirler

esithaklar tarafından tarihinde yayınlandı

Thomas Hammarberg

13 Mart 2012

Engelli kişiler uzun zamandır toplumla ilşkileri kesilmiş bir şekilde, çok sayıda insanın yaşadığı kurumlarda ya da evlerinin arka odalarında yalıtılmış hayatlar yaşamak zorunda bırakılmışlardır.

İronik bir biçimde, bu durum çoğu kez iyi niyetle, hayır yapmak adına, bakım ve refah ya da tıbbi rehabilitasyon sağlamak adına ortaya çıkar. Zaman içinde sözkonusu durum toplumlarımızın engelli kişilere karşı geleneksel yaklaşımı haline gelmiştir. Bu yaklaşımın gerçek sonucu, bugün Avrupalılarının önemli bir bölümünün onurlarından ve temel insan haklarından yoksun olarak yaşamasıdır.

Son birkaç onyıldır, sonunda bir zihniyet değişimi başlamıştır. Bu zihniyet değişimyle birlikte,  toplumlarımızda engelli kişilerin toplum içinde yaşamalarının ve topluma katkıda bulunmalarının önündeki engellerin kaldırılması için toplumlarımızda kolektif olarak harekete geçme ihtiyacı tanınmıştır. Bu yeni yaklaşim engellileri kendi hayatlarının öznesi ve herkesle aynı şekilde insan haklarının sahibi olarak görür.

Dönüm noktası olan BM Sözleşmesi

Bu yaklaşım değişiminin belki de en önemli sembolü Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’dir (CRPD). Bu Sözleşme 2008’de yürürlüğe girmiştir ve bugün çoğu Avrupa devleti tarafından onanmıştır. Bağımsız yaşamanın ve topluma dahil olmanın özel önemi düşünüldüğünde, CRPD’nin 19. maddesinin bunları müstakil bir hak olarak tanımlaması şaşırtıcı değildir.

Bu hakın tanımında kritik kavram seçme hakkıdır. Engelliler diğer kimselerle eşit olarak nerede ve kiminle yaşayacakları konularında da seçme hakkına sahip olmalıdırlar. Belli bir yaşam alanında yaşamaya mecbur bırakılmamalıdırlar. Bunun için de, yaptıkları seçimlerin herkesin seçimi ile aynı değere sahip olduğunun kabulü bir önşarttır.

Sözleşme, engellilerin bir engel nedeniyle değil yaşadıkları sosyal ve fiziksel çevrenin yetersiliği nedeniyle seçimlerinde kısıtlandıklarını kabul eder. Uygun yanıt iki aşamalıdır: ilk olarak, genel nüfusa yönelik toplumsal hizmetler ve tesisler eşit olarak engelliler için de mevcut olmalı ve onların ihtiyaçlarına yanıt verebilmelidir.  İkinci olarak da her birey kendisine uygun sosyal destek hizmetinden yararlanabilmelidir. Bu hizmetler içinde kişisel destek de bulunmalıdır. Bu, seçtikleri yaşam şekline uygun olarak toplum içine bütünüyle dahil olarak yaşamaları için gereklidir.

Bu iki yanıt birbirleriyle doğrudan bağlantılıdır: Genel hizmetleri herkesin erişebildiği hale getirmek ister istemez kişisel destek ihtiyacını azaltacaktır.

Topluma dahil olma hakkının ihlalleri

Engellilerin topluma dahil olma haklarının ihlal edilmesinin çeşitli görünümleri vardır: gündelik hayatlarında herhangi bir çeşit desteğe ihtiyaç duyan kişiler bu desteği alabilmek için toplum içindeki yaşamlarını bırakmak zorunda kalıyorlarsa ya da destek insanların kendi hayatlarının kontrolünü ortadan kaldırıyorsa ya da destek verilmiyorsa ve kişiyi ailesinin ve toplumun çeperine itiyorsa ya da kamu hizmetlerine ve yapısına uyma yükü, o hizmetlerin ya da yapıların engellilere uygun şekilde tasarlanmasındansa engellilerin üzerine yıkılıyorsa bu hak ihlal edilmiş olur.

Bu ihlallerin en aleni hali büyük kurumlarda segregasyondur. Bugün bile, kurumlara yerleştirilmek Avrupa’da bir milyonda nfazla kişinin hayatını etkilemektedir. Çok sayıda durumda tanık olduğum gibi, kurumlarda tutulmak yalnızca 19. maddenin ihlali değildir. Aynı zamanda sömürü, şiddet ve istismar risklerini de artırır.

Yakın zamanda verilen Stanev/ Bulgaristan kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir kurumda yaşamanın özgürlük hakkının ihlali olabileceğine karar vermiştir. Bunu yaparken, Mahkeme, Bay Stanev’in toplumdan yalıtılmasını ve topluma olan uzaklığını, kurumun belli bir disiplin rejimine tabi olmasını, Bay Stanev’in kurumdan geçici olarak ayrılmasına dair kuralları, gündelik hayatta seçme hakkı olmamasını ve anlamlı ilşkiler geliştirme fırsatından yoksun kalmasını gözönüne almıştır.

Tam da bu yüzden bütün Avrupa konseyi üyesi devletler kurumlara yeni yerleştirmeleri durdurmalı, kuruma yerleştirme pratiğini toplum temelli hizmetlere dönüştürmek için geçiş dönemi planlaması yapmalı ve bu hizmetleri açık hedefler, planlamalar ve yatırımlarla desteklemelidirler.

Böylesi geçiş tedbirlerini alındığı ülkelerde, endişe verici bir olgu büyük kurumların orta boy kurumlara çevirilmesidir. Başka bir endişe verici durum yaşam koşullarının toplum içinde olsa bile kişinin hayatı üzerindeki kontrolüne izin vermemesi ve CPRD’nin 19. maddesinin gerektirdiği gibi toplumla anlamlı bir ilişki kurmaya elverişli olmamasıdır. Bu sorunun varlığının devletler tarafından tanınması ve bu eğilime karşı önlemler alınması çok önemlidir.

Kurumlardan çıkarılmanın ardından

Kurumlardan çıkarılma kendi başına yeterli değildir. Birçok başka engelli toplum içinde yalıtılmış olarak yaşamaktadırlar. Okullara, iş piyasasına, sağlık ve ulaşım hizmetlerine ve diğer hizmetlere erişimin olmaması ve toplumsal temelli hizmet projelerin olmaması bunun nedenidir.

Devletler, engellilerin seçtikleri hayatı yaşayabilmeleri için onlara sunulan hizmetlerin amaç ve niteliklerini gözden geçirmelidirler. Burada amaç hizmet sağlamanın kişiselleştirilmesi ve destek hizmetlerinin seçimini ve kontrolünü olabildiğince büyütmektir. Bu hizmetler bu seçimden fedakarlık etmeye yol açacak şekilde yığılmamalıdır. Aynı şekilde kullanıcılara öntanımlı olarak da sunulmamalıdır. Tam tersine, engelliler kendi destek hizmetlerini olabildiğince çok kendi seçimlerine göre satın alabilmelidirler ve genel konut piyasasında konuta erişebilmelidirler.

Kişinin haysiyeti ve toplum içine dahil olma yetisinin hangi destek seviyenin altındayken zayıflamış olacağına dair bir tanıma ihtiyaç vardır.  Herkes bu destek seviyesine sahip olabilecek hale getirilmelidir.

Toplum içine dahil olma hakkının çok yüzlü doğası gereği, bu tedbirlerin icrası birçok bağlamda uzun süreçler gerektirmektedir. Tam da bu nedenle bu süreçler politikaları belirleyenlere rehberlik eden bağımsız mekanizmaları tarafından izlenmelidir. BM Sözleşmesi’ne uygun olarak, bu tür bir izleme engellilerin ve onların örgütlerinin tam katılımı ile gerçekleştirilmelidir.

 

Metnin Tamamı (İngilizce) https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=1917847