Podcast: Yasaksız Meydan 16 – Mısra Öz: “Birbirimize söz verdik, tek amacımız var adalet ve başka canlar yanmasın.”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği tarafından tarihinde yayınlandı

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde 2020 yılının Kasım ayında yayın hayatına başlayan Yasaksız Meydan, ikinci sezonu ile Ekim 2021’de geri dönüyor. İkinci sezonun ilk bölümünde Yasaksız Meydan’da Zeynep Duygu’nun konuğu Çorlu Tren Kazası’nda hayatını kaybeden 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Öz.

2018’de Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine bağlı Sarılar köyünde gerçekleşen Çorlu Tren Kazası’nda yedisi çocuk, 25 kişi yaşamını yitirdi, 300’den fazla kişi ise yaralandı. İlk duruşma tam 14 ay sonra başladı, 8. Duruşması ise Eylül ayında görüldü. Başından itibaren soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde birçok haksızlık, hukuksuzluk, hak ihlalleri ve cezasızlık tehditi altında ilerleyen bu süreçte bir sonraki duruşma 25 Ocak 2022’de görülecek. Mısra Öz, aileler olarak adalet talep etmekte ve hak mücadelesini sürdürmekte ısrarlı olduklarını ve vazgeçmeyeceklerini söylüyor: “Giden canım için de söyleyeceğim, başka canlar yanmasın diye de söyleyeceğim. Tek amacımız bu. Bunu bize bir şekilde susturarak önüne geçmeye çalışıyorlar, çalışacaklar da ama engel olamıyorlar. Çünkü unuttukları ve atladıkları bir şey var. O zaten benim tek evladımdı, benim bu hayatta kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı.”

“Daha acılarımız tazeyken birbirimizi bulduk”

Mısra Öz, ailelerin bir araya gelmeye, örgütlenmeye, ve barışçıl toplantı ve gösteri hakkını kullanmaya nasıl karar verdiğini anlatırken aslında sürecin en başından beri yaşanan ihmal ve hukuksuzluğun öne çıktığına değiniyor:

“Çorlu Tren Katliamı yaşandıktan hemen sonra zaten biz kaybettiğimiz canlar için hastanede, olay yerinde, olay yerinden ayrılıp hastaneye giderken aslında her birimiz birbirimizi görmüş, tanıdık simalar olarak hafızaya kaydetmiş ama birbirimize su uzatmış, birbirimizi teselli etmiş insanlardık. Ama tabii ki, o günün kargaşası ve yoğunluğuyla birlikte hiçbirimiz birbirimizi hatırlamıyorduk. Üzerinden çok değil 15 – 20 gün belki bir ay geçtikten sonra teker teker birbirimizi aramaya başladık. Daha sonra bir araya gelelim, toplanıp bir konuşalım dedik. Yani aslında olay oldu, yaşandı, daha acılarımız, diri iken ve tazeyken biz birbirimizi tanımak için ve bu acıyı birbirimizle bölüşmek adına birbirimizi bulduk. O gün yaşananları anlattık birbirimize. Çünkü herkesin kendi tarafından yaşadığı gerçek başkaydı.” 

“Hepimizi “Yakınınız orada, burada” diyerek beş hastane dolaştırdılar”

Buna rağmen, ailelerin ve yakınlarını kaybedenlerin bir araya gelip konuştuğunda o gün olay yerinde herkesin kaynağı bilinmeyen ve doğru bilgiler iletmeyen telefonlar aldıklarını fark eden Mısra Öz, bu durumun kendilerini farklı noktalarda buluşturduğunu fark ettiklerini ifade ediyor: 

“Mesela biz olay yerindeyken her birimize ayrı ayrı telefon gelip “Oğlunuz şu hastanede,  babası da yanında, sağlıklılar, tedavi görüyorlar, hastaneye gelin”. Oradan çıkarttığımız konu şuydu: Biz olay yerinden uzaklaştırmak için gelen, nereden geldiğini bilmediğimiz telefonlardı bunlar. Mesela bizim yakınlarımız hastaneleri arıyorlar ve “Evet Hakan Sel, Oğuz, Arda Sel biraz önce getirildi. Gayet iyi durumdalar. Sizin gelmenizi bekliyorlar” cevabını alıyorlar. Ben de olay yerindeyim, traktöre biniyorum Arda’nın amcası, Hakan’ın erkek kardeşini arayıp haber veriyorum. Ben traktörden indiğim sıradan bana telefon açıyor ve diyor ki “Mısra, burada yoklar.” Biz bu ailelerle bir araya geldiğimizde benim yaşadığım bu olayın farklı bir versiyonunu onlardan dinledim. Mesela Aysun Ablalar’ı o gece 4 – 5 hastane gezdirmişler. “Hayır, yanlış anladınız şu hastanede, hayır buraya gelmedi şu hastanede…” diyerek 5 tane hastaneye dolandırmışlar.”

“Birbirimize söz verdik”

Ailelerin bir araya gelerek hikayeleri paylaştığında bu durumu fark ettiklerini aktaran Mısra Öz bir araya gelişlerini şöyle anlatıyor: “Şu sözü verdik birbirimize. Dava süreçlerinde biz birlikte olacağız. Birbirimizden ayrılmayacağız, birbirimizden kopmayacağız. Gerçek sorumlular, gerçek cezaları alana kadar da her dava adına verilen kararı ortaklaşa birlikte vereceğiz. Bugüne kadar da hep böyle geldik. Hiçbirimiz birbirimizden kopmadık ve bu süreçte avukatlarımız birbirini tanımayan avukatlar olsa bile avukatları da bir araya getirdik.”

Çorlu Tren Kazası ardından geçen son üç yılda da soruşturma ve kovuşturma ya da mahkeme süreçlerinde birçok eksiklik, hukuksuzluk, hatta cezasızlığın sinyallerini veren gelişmeler yaşandı. Ancak süreç boyunca aileler ve aktivistler, adalet talebiyle eylemlerine ve hak mücadelesine devam etti. Her duruşma öncesinde “Kaza değil, cinayet” diyerek yapılan yürüyüşler ve çeşitli eylemler yapıldı. 

Mahkeme salonunda yaşananlar

İlk duruşmada müdahale ile karşılaştıklarını anlatan Mısra Öz, üç yılın ardından mahkeme ve kolluk tarafından kendilerine yöneltilen baskının son dönemde hafiflediğini ancak sona ermediğini, ilk duruşma öncesinde mahkeme salonuna gidene kadar kitleden çok kollukla karşılaştıklarını ve her duruşma, eylem ya da toplanmada sürekli kamera ile kaydedildiklerini ifade ediyor: 

“ “Yolun şurasından yürümeyin, buradan çıkmayın”, “şu hizada yürüyün, bağırmayın.” Zaten her duruşmada bunu yapıyorlar. Duruşma salonuna girmek için bizi çok ciddi aramalardan geçirdiler. Duruşma öncesinde büyük bir salon talep etmiştik. Çünkü kalabalık bir duruşma olacak, 300’den fazla yaralı var, katılımcılar ve destek verecek olan çok kişi vardı. Fakat duruşma salonununu da küçük ayarladıkları için bizim ilk duruşmada içeriye girmemizle birlikte bazı arkadaşlarımız, annesini babasını kaybeden bazı arkadaşlarımız salonun dışında kaldılar. Mahkeme salonunun kapısı üzerimize kilitlendi. İçeride emniyet güçlerinin üzerinde silah vardı – ki bunların her biriyle ilgili de suç duyurusunda bulunduk sonrasında. O sırada annesini ve babasını kaybetmiş bir arkadaşımız, Esra, içeride kaldı. Abisi de salonun dışında kaldı. Esra içeride fenalaştı, abisi içeri giremedi diye kapıyı yumrukladı. Kapıyı yumrukladığı için Esra’ya dava açıldı. Esra’ya devlet malına zarar vermekten sanık oldu. Biz ilk duruşmayı bu şekilde ciddi bir baskı, gereksiz bir baskı, gereksiz bir orantısız güç, gereksiz bir anlayışsızlıkla karşı karşıya kalarak, o kadar beklediğimiz mahkeme gününü, duruşma gününü hayal kırıklığıyla yaşayarak bitirdik.” 

“Hala ‘Böyle bir faciadan haberim yok’ diyen insanlar var”

Her duruşma öncesinde, yapılan yürüyüşlerde anmalarda ve buluşmalarda bu baskıyla karşılaştıklarını söyleyen Mısra Öz, duruşmanın yanında Çorlu Sarılar ilk yıldönümünde yapılmak istenen anıt açılışında da kolluk kuvvetlerinin baskısına maruz kaldıklarını anlatıyor: “Anıt açılışına gittiğimizde jandarmalar yolu kesmişti. Her birimize kimlik kontrolü yaptılar. Arabaları tek tek durup kimlik kontrolleri yaptılar, nereye gittiğimizi sordular. Biz yürürken yanımızdan geldiler ve bizi kameraya çektiler. Bunların her biri zaten şu anda hemen hemen tüm duruşmamızda duruşmalarımızda ve anmalarımızda hala yaşadığımız ama biraz daha dozunun azaldığı olaylar.”

Müdahaleler için gösterilen gerekçelerin valilik talimatı olduğu ve güvenlik gerekçesi olduğunu ifade eden Mısra Öz, kamuoyunun yeterli düzeyde tepki ya da destek göstermediğini de ekliyor: 

“Bu olay, biliyorsunuz Çorlu’da yaşandı. Biz Uzunköprü’den başlayarak trenin geçtiği her Trakya ilçesinde bir araya geldik ve adalet nöbeti tuttuk. Sevdiklerimizin fotoğraflarını koyduk ve Çorlu’da yaşanan katliamı anlattık. İnsanlar orada bir araya gelen, sesini duyurmaya çalışanların ne amaçla orada durduğunu merak etmekten ya da sorgulamaktan korkuyorlar. Bu olayın Trakya’da yaşandığı halde en çok Trakya’da can kaybı söz konusu olduğu halde biz Trakya’da, ilçelerde, Çorlu’da, Tekirdağ’da Lüleburgaz’da halkın desteğini ne yazık ki gerekli ölçüde alamadık. Ama tabii ki yanımızda olmak isteyip de gelen tek tük insanlar da oldu. Her gün adalet nöbetimize gelen bir teyzemiz vardı: “Yakından takip ediyorum ve yanınızdayım.” diyen. Sosyal medya üzerinden de, “Yanınızdayız” diye mesajlar atanlar oldu. Kamuoyunu bir şekilde bilgilendirdik. Çorlu’nun bir katliam olduğunu, hiç bilinmeyen bir olayken çığ gibi bilinmesine sebep olabilecek etkili eylemleri gerçekleştirdik. Ama üçüncü yılın içindeyiz. Hala “Böyle bir olay mı yaşanmıştı? Haberim yok.” diyen insanlarla da karşılaşıyorum.”

“Karşıma 200’den fazla polis diktiler”

Mısra Öz, Çorlu Tren Kazasına dair adaletsizlik ve cezasızlık tehdidi devam ederken ailelerin adalet talebine yönelik müdahalelerin devam etmesini duyarsızca olarak gördüğünü söylüyor. “Geçen ay, emniyet güçlerinin hakkında yapmış olduğu polise darp ve mukavemetten açılmış bir davam vardı. Mahkemeye şunu söyledim “Ben 1.60 boyunda bir kadınım, elimde hiçbir şekilde kesici, delici bir alet yok. Elimde bir kalkan yok, korumasızım, savunmasızım. Üzerimde kısa kollu t-shirt ile birlikte Anayasa Mahkemesi’nin önüne gitmişim. Benim karşıma 200 taneden fazla polisi dikmenin hiç bir anlamı yok. Bu vicdansızlıktır, bu anlayışsızlıktır, bu insanın hakkına tecavüz etmektir.” 

Sürecin başından itibaren olayın sadece kazadan ibaret olmadığını ifade eden Mısra Öz, durumun mahkeme heyetinin tutumu ve dava sürece yansıdığını da söylüyor: “Çorlu’nun bir kaza değil, katliam olduğunu, insanların göz göre göre öldürüldüğünü, o kadar çok söyledik ki… Son görülen duruşmada dahi artık mahkeme heyeti bile bunun bir kaza olmadığına, bir katliam olduğuna ikna olarak daha önceden hep taksirle ölümden bahsederken olayı kasta çevirdi. Yani bundan sonra karşıma heyetin karşısına gelecek olan tüm sanıkları olası kast suçundan değerlendirileceğini ve yargılayacağını kanun maddesi ile ortaya koydu. Bu da demek oluyor ki Çorlu zaten en başından beri söylediğimiz gibi, kaza olmayan, katliam olan, göz göre göre insanların öldürüldüğü bir olay. Bunu da her yerde tabii ki söyleyeceğim.”

Mısra Öz, ailelerin 2019 yılında Anayasa Mahkemesi’nin önünde yaşadığı müdahaleden bahsederek amaçlarının o döneme kadar yapılan hiçbir başvuruda ilerleme olmadığını söylüyor. Bu sebeple her aileden bir katılımcı ile Anayasa Mahkemesi’ne bir başvuru yapmak üzere Ankara’ya gittiklerini anlatıyor. Ancak Anayasa Mahkemesi önünde yapmak istedikleri açıklamanın engellendiğini, kolluk kuvvetlerinin açıklamayı AYM’nin önündeki çocuk parkında yapmalarını istediğini aktarıyor. Kolluk kuvvetleri, bize dedi ki, “Bu kaldırımda açıklama yapamazsınız. Anayasa Mahkemesi’nin önünde de açıklama yapamazsınız.””

Okul servislerinden inen çocukların parktan geçtiğini ve açıklamanın konusu itibariyle burada yapmak istemediklerini ifade ettiklerini anlatan Mısra Öz, ekliyor: “Açıklama yapmak istediklerim zaten Anayasa Mahkemesinin içinde olan kişiler, savcılar, hakimler. Ben sesimi onlara duyurmak istiyorum. Ben sesimi bu başvuruyu neden yaptığıma dair basına duyurmak istiyorum. O yüzden benim yerim parkın içi değil, Anayasa Mahkemesi’nin kapısını önüdür dedim.”

“Vekilleri ayırın, gerisini süpürün”

Parka açıklama yapmayı reddetmeleri üzerine takviye kuvvetleri ve kalkanlar ile karşılaştıklarını anlatan Mısra Öz, kolluk kuvvetlerinden, anlamını daha sonra öğrendiği şu cümleyi duyduğunu söylüyor: “Vekilleri ayırın, gerisini süpürün”.

Biber gazı kullanılan müdahalede yaralananlar ve fenalaşanlardan birinin kendi babası olduğunu ifade ederken arbede sırasında babasını ambulansla hastaneye yetiştirmeye çalıştıklarını ve tutanak tutturmadıklarını ifade ediyor. Ancak bu esnada kolluk kuvvetlerinin daha sonra usulsüz olduğu anlaşılan darp raporları aldığını da ekliyor: “O gün yaşanan bu olaylar neticesinde sanık olarak ben, Hüseyin Abi, İsmail Kartal ve 3 tane avukatımız yargı önüne çıktık, çıkarıldık.”

Mısra Öz’e ayrıca mahkeme heyetine hakaretten de dava açıldı ve yaklaşık 8840 lira ceza kesildi. AYM önünde yapılan eylem gerekçe gösterilerek polise darp ve mukavemetten dava açıldı. Cumhurbaşkanına hakaretten de dava açılmakla birlikte en son bir mahkeme çıkışında polislere ettiği beddua sebebiyle de soruşturma açıldı. Eylemlilik süreçlerinin COVID-19 pandemisinden de etkilendiğini ifade eden Mısra Öz, yakın gelecekle ilgili planlarının olduğunu aktardı. Her dava öncesinde olduğu gibi yürüyüşlerinin devam edeceğini, ve adalet nöbetlerinin de devam edeceğini ifade etti. 

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. 

Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini  düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.