Podcast: Yasaksız Meydan 34 – “Devletler egemenlik sahaları içindeki hak ihlallerinden sorumludur”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği tarafından tarihinde yayınlandı

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’ın bu bölümünde Zeynep Duygu Ağbayır’ın konuğu Avukat Halim Yılmaz; mültecilerin barışçıl toplantı ve gösteri hakkını ulusal ve uluslararası mevzuata göre değerlendiriyor.

Avukat Halim Yılmaz, son dönemde gerçekleşen müdahaleler ve haklara eşit erişimi kısıtlayan düzenlemeler üzerinden barışçıl toplantı ve gösteri hakkını anlatıyor:

“Eğer anayasada ve kanunlarda herkesin sahip olabildiği haksa tabii ki buna vatandaşlar da yabancı insan olan herkes bu hakka sahip olduğu anlamına gelir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyeti de aynı şekilde herkes için tanınmış bir haktır ve herkes bu hakkı kullanabilir. Anayasa’daki ifadesiyle ‘herkes önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri düzenleme hakkına sahiptir.’ Fakat buradaki problem şundan kaynaklanıyor hem vatandaşlar hem de yabancılar bakımından. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve buna ilişkin işte yönetmelik, mevzuat vs. baktığımız zaman Anayasa’da net bir şekilde, geniş bir şekilde tanınan bu özgürlüğü ciddi bir şekilde maalesef budadığını görüyoruz. Önceden bir organizasyon komitesi hazırlanması, bunun valiliğe bildirilmesi, bir şekilde bunun izin gibi değerlendirilmesi… Yasada izin almaksızın diyor ama maalesef işin alt mevzuatına gittiğimiz zaman bu sefer izin alınması prosedürüne dönüşüyor. Çoğu zaman izinler de verilmiyor, bu da şu anlama geliyor: Anayasa’da herkesin vatandaşın dahil sahip olduğu bu hakkı maalesef uygulamada ciddi anlamda sorunlarla karşılaşıyoruz ki buna ilişkin Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok sayıda karar da var. Burada önemli olan kıstas, önceden izin alınsa da alınmasa da silahsız ve saldırısız bir biçimde insanların kendini ifade edebilmesi, protesto edebilmeleri. Çoğu zaman valiliklerin ya da idari birimlerin koydukları engeller, yasaklama kararlara ya da belirli bazı yerlerde gösteri izin vermemelerinin temel hak ve özgürlükleri ihlal ettiği sonucuna mahkemeler varıyorlar. Yabancılar da aynı şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşünü yapmaya protesto yapmaya tabii ki hakları var, Anayasa’da bu hak tanınmış.”

20 Mart 2021 tarihinde Denizli’de İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldıkları gerekçesiyle 4 İranlı kadın hakkında sınır dışı kararı alınmıştı. Benzer bir şekilde 10 Mart 2022 tarihinde Feminist Gece Yürüyüşü’nde gözaltına alınan İran’a gitmesi durumunda hayati tehlikesi olduğu bilinen İranlı mülteci Ghazale Moghaddam hakkında sınır dışı kararı verilmişti. Avukat Yılmaz, bu kararlardan hareketle; özellikle sınır dışı edilmeleri durumunda hayati tehlikeyle karşı karşıya kalma riski bulunan mültecilerin sınır dışı kararlarını ulusal mevzuata göre değerlendiriyor:

“Sadece barışçıl toplantı ve gösteri hakkını kullanmaya çalışmak nedeniyle bu kişilerin sınır dışı edilmesi ve ülkeden çıkarılmasına dair bir karar verilmesini ben doğru olmadığını düşünüyorum. Burada önemli olan -ki mülteci hukukunda en önemli ilkelerden bir tanesi geri gönderme yasağıdır. Bu da şu anlama gelir: Bir kişi ne olursa olsun gönderileceği yerde bir zulme maruz kalma riski varsa o kişi oraya gönderilmez. Şu anlama gelir: Devletler kendi egemenlik sahaları içerisindeki hak ihlallerinden sorumludurlar. Kendi doğrudan yaptıkları fiillerden ve ihmal suretiyle yaptıklarından. Devletler kişileri gönderdikleri yerlerde, o kişilerin varacakları yerde bir zulme maruz kalmaları halinde gönderen devlet sorumlu olur ve bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da tekrarlanagelen bir haktır, işkence yasağının farklı bir versiyonudur. Yani Türkiye Rize’den, Muğla’ya kadar, Hakkari’den Edirne’ye kadar olan bütün alan içerisindeki hak ihlallerinden sorumlu. Hak ihlal olmamasını, vatandaşların ya da bütün insanların kendi temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını sağlamakla yükümlü.”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.

SÖYLEŞİNİN TAMAMI

ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugünkü konuğumuz Avukat Halim Yılmaz. Hoş geldiniz.

HY: Hoş bulduk, teşekkür ederim.

ZD: Son yıllarda barışçıl toplantı ve gösterilere katıldıkları gerekçesiyle sınır dışı kararları ile karşılaşan göçmenlerin haberleri basına yansımaktadır. Onlardan bir tanesinden bahsetmek istiyorum. 20 Mart 2021 tarihinde Denizli’de İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldıkları gerekçesiyle haklarında sınır dışı kararı alınan 4 İranlı kadın. Eylemden sonra 5 Nisan 2021’de Esmaeil Fattahi, Zeinab Sahafi, Leili Faraji ile eyleme katılmayan Pourakbari Kermani gözaltına alınıyor ve 6 Nisan’da sınır dışı kararı ile Aydın Geri Gönderme Merkezi’ne gönderiliyor. 1 ay burada tutulduktan sonra biri haricinde 3 kadın farklı şehirlere sürülüyor. Bir taraftan da hukuki mücadele başlıyor. İran’a geri gönderilmeleri durumunda hayati tehlikeleri olduğu belirtilen 4 kadına ilişkin verilen sınır dışı kararın iptali için 11 Nisan 2021’de dava açılıyor. Denizli İdare Mahkemesi itirazları 31 Aralık 2021’de reddediyor. İranlı kadınların yargılama boyunca sınır dışı edilmelerini önlemek için AYM’ye yaptıkları tedbir durdurma başvurusu reddediliyor. Benzer bir şekilde 10 Mart 2022 tarihinde Feminist Gece Yürüyüşü’nde gözaltına alınan İran’a gitmesi durumunda hayati tehlikesi olduğu bilinen İranlı mülteci Ghazale Moghaddam hakkında sınır dışı kararı verilmiştir. Tam da bu noktada barışçıl toplantı ve gösteri hakkını bu olaylardan yola çıkarak konuşmak isteriz. Tekrardan hoş geldiniz.

HY: Hoş bulduk, tekrardan teşekkür ederim.

ZD: Aslında çok kısaca göçmen mülteci mi demeliyiz göçmen mi demeliyiz, üzerine konuşarak başlayabiliriz diye düşünüyorum.

HY: Evet, toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili iki örnek verdiniz. Bunların en önemli özelliği de bu kişilerin yabancı uyruklu olması, yani göçmen olmaları ve hatta anladığım kadarıyla mültecilik; sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla. Yani kendi ülkelerindeki zulüm nedeniyle Türkiye’ye sığınmış olan kişiler bunlar. Bu yabancıların ve göçmenlerin toplantı gösteri yürüyüşü ya da toplanma özgürlüğüne ilişkin haklarına geçmeden önce bir kavramsal değinmekte, kısaca kavramlara değinmekte fayda var. Kural olarak evet, bizler vatandaşlarız. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıyız yani ve vatandaş bağı ile bağlı olan herkes vatandaş olduğu için bunun dışında kalan herkes yabancı. Yani vatansız, mülteci, göçmen, sığınmacı ne derseniz hepsine yabancı diyoruz. Fakat ben kavram olarak genel itibariyle göçmen kavramını kullanmayı tercih ederim. Eğer bir zulüm nedeniyle baskı nedeniyle bir mecburiyet nedeniyle o kişi kendi ülkesinden göç etmiş ve başka bir yere gitmişse buna da mülteci demek daha doğru.

ZD: Peki, barışçıl toplantı ve gösteri hakkını uluslararası ve ulusal mevzuat açısından nasıl değerlendirebiliriz? Hakkın kullanımına ilişkin sınırlar bakımından vatandaşlardan farklı olarak çizilen sınırlar var mıdır? Varsa bunlardan kısaca bahsedebilir misiniz?

HY: Evet, demiştik ki eğer anayasada ve kanunlarda herkesin sahip olabildiği haksa tabii ki buna vatandaşlar da yabancı insan olan herkes bu hakka sahip olduğu anlamına gelir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyeti de aynı şekilde herkes için tanınmış bir haktır ve herkes bu hakkı kullanabilir. Anayasa’daki ifadesiyle herkes önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri düzenleme hakkına sahiptirler. Fakat buradaki problem şundan kaynaklanıyor hem vatandaşlar hem de yabancılar bakımından. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve buna ilişkin işte yönetmelik, mevzuat vs. baktığımız zaman Anayasa’da net bir şekilde geniş bir şekilde tanınan bu özgürlüğü ciddi bir şekilde maalesef budadığını görüyoruz. Önceden işte bir organizasyon komitesi hazırlanması, bunun valiliğe bildirilmesi, bir şekilde bunu izin gibi değerlendirilmesi… Yasada izin almaksızın diyor ama maalesef işin alt mevzuatına gittiğimiz zaman bu sefer izin alınması prosedürüne dönüşüyor. Çoğu zaman izinler de verilmiyor, bu da şu anlama geliyor. Anayasa’da herkesin vatandaşın dahil sahip olduğu bu hakkı maalesef uygulamada ciddi anlamda sorunlarla karşılaşıyoruz ki buna ilişkin Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok sayıda karar da var. Burada önemli olan kıstas, yani önceden izin alınsa da alınmasa da silahsız ve saldırısız bir biçimde insanların kendini ifade edebilmesi, protesto edebilmeleri. Çoğu zaman valiliklerin ya da idari birimlerin koydukları engeller, yasaklama kararlara ya da belirli bazı yerlerde gösteri izin vermemelerinin temel hak ve özgürlükleri ihlal ettiği sonucuna mahkemeler varıyorlar. Yabancılar da aynı şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşünü yapmaya protesto yapmaya tabii ki hakları var, Anayasa’da bu hak tanınmış. Fakat dediğim gibi bunun alt mevzuatına baktığımız zaman kanunun, zannediyorum 3. Maddesi idi, yabancılar eğer böyle bir toplantıda gösteride rol alacaklarsa, konuşma yapacaklarsa, iş alacaklarsa valiliğe 48 saat öncesinden onların da isimlerinin bildirilmesi gerekiyor. Aslında baktığımız zaman bunun sanki böyle çok ciddi bir güvenlik problemi toplantı gösteri yürüyüşü hakkının önüne konmuş olur. Tabii ki toplantı ve gösteri yaparken bir toplanma sırasında kamu düzeninin bozulması veya insanların ya da malların canların zarar görmesi ihtimali tabii olabilir. Burada kamuya yani devlete düşen görev kendi seslerini duyurmak, bir şey ifade etmek isteyen insanların güvenini sağlamak ve bunu düzenli, barışçıl, güven içerisinde gerçekleşmesini sağlamaktır; engellemek değil. Ama uygulamaya baktığımız zaman çoğunlukla eğer hoşa gitmeyen veya ters gelen veya siyasi iktidardan hoşlanmayan bir konu söz konusu olduğu zaman; doğrudan yasaklama, engelleme, hatta çoğu zaman ölçüsüz bir biçimde müdahale ederek, hatta işkence, kötü muamele sonucunu doğuracak şekilde yaralamak ve maalesef gösteri engellemek şeklinde oluyor ki bunların çoğu daha sonra hak ihlali olarak tespit ediliyor Bence Türkiye’nin belki de demokratikleşmesinin önündeki sorunlarından bir tanesi de toplantı gösteri yürüyüşünü düzgün düzenle Anayasa’ya uygun b ir şekilde kullanmasıdır diye düşünüyorum. Evet, yabancılar da bu haklara sahip ama uygulamada maalesef onların da çoğu zaman sorunlarla karşılaştığını görüyoruz, biliyoruz.

ZD: Peki bu sınır dışı kararlarını özellikle de sınır dışı edilmeleri durumunda hayati tehlikeyle karşı karşıya kalma riski bulunan örneklerdeki -mesela demin bahsettiğim kadınlar açısından en azından- yaşadıkları süreçleri ulusal mevzuat açısından nasıl değerlendirebiliriz?

HY: Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla Denizli’deki olayı hatırlıyorum, İstanbulda’kini tam hatırlamıyorum, ama 4 tane İranlı kadının Denizli’deki olayı ve daha sonra gözaltına alınmaları ve sınır dışı işlemlerini ben sosyal medyadan takip etmiştim. Yabancı olmaları bu haktan mahrum edilmeleri gerektiği sonucunu doğurmaz. Eğer kimseye zarar vermemişlerse, silahsız ve saldırısız gösteriyse tabii ki bunu yapabilirler. Önceden izin alma şartının da kanuna aykırı olduğunu düşünüyorum. Ve aslında kanunun kapsamına girmeyen birçok olayda da, mesela kapalı toplantı yapılması, dernek toplantısı gibi durumlarda dahi, çoğu zaman polis ya da kaymakamlık müdahale eder ve yapılmasına izin vermez. Ancak Kanunun 4. maddesindeki istisnalardan bir tanesi kapalı toplantılardır, kapalı konferanslardır. Bunlar için normalde herhangi biri için önceden bildirim vermesi gerekmediği halde çoğu zaman kaymakamlıklar, valilikler onlara da müdahale ederler ve hoşlarına gitmeyen toplantıyı maalesef sonlandırırlar. Söz konusu bahsettiğiniz sınır dışı kararıyla karşı karşıya kalan 4 tane İranlı mülteci -mülteci diyorum, çünkü kendi ülkelerindeki zulüm ve takibat nedeniyle Türkiye’ye sığınmak durumunda kalmışlar. Böyle bir durumda bu kişilerin bu hakları kullanmaları da gayet doğaldır. Devlet silahsız, saldırısız veya kamu düzenini korumak gibi durumlar için tabii ki tedbirler alabilir. Ama sadece böyle bir hak kullanmaya çalışmak nedeniyle bu kişilerin sınır dışı edilmesi ve ülkeden çıkarılmasına dair bir karar verilmesini ben doğru olmadığını düşünüyorum. Burada önemli olan -ki mülteci hukukuna en önemli ilkelerden bir tanesi geri gönderme yasağıdır. Bu da şu anlama gelir: Bir kişi ne olursa olsun gönderileceği yerde bir zulme maruz kalma riski varsa o kişi oraya gönderilmez. Şu anlama gelir: Devletler kendi egemenlik sahaları içerisindeki hak ihlallerinden sorumludurlar. Kendi doğrudan yaptıkları fiillerden ve ihmal suretiyle yaptıklarından. Fakat bunun bir istisnası devletler kişileri gönderdikleri yerlerde, o kişilerin varacakları yerde bir zulme maruz kalmaları halinde gönderen devlet sorumlu olur ve bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da tekrarlanagelen bir haktır, işkence yasağının farklı bir versiyonudur. Yani Türkiye Rize’den, Muğla’ya kadar, Hakkari’den Edirne’ye kadar olan bütün alan içerisindeki hak ihlallerinden sorumlu. Hak ihlal olmamasını, vatandaşların ya da bütün insanların kendi temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını sağlamakla yükümlü. Fakat bir kişiye başka bir yere gönderdiği zaman Suriye’ye, Irak’a, Somali’ye, Özbekistan’a, Doğu Türkistan’a ya da başka… Eğer bu insanın işkence, kötü muamele göreceği ya da yaşam hakkının ciddi anlamda risk altına girmesi durumu söz konusuysa böyle bir durumda gönderen devlet sorumlu olur. Verdiğim örneklerde Suriye, Irak ya da şu anda da Rusya ve İran ya da işte Çin bunlar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ya da birçok sözleşmenin tarafı değiller, ama  buna karşılık gönderen devlet Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul eden bir taraf devlet ve gönderme halinde de bu riski iyi bir şekilde değerlendirmemişse  incelemeden göndermişse bundan dolayı da sorumlu olur. Hatta bununla bağlantı olarak bugün yayınlanan bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var. Orada Yunanistan sınırında yakalandıktan sonra Suriye’ye zorla gönderilen ve gönüllü geri dönüş adı altında gönderilen bir kişi hakkında verilen ihlal kararı vardı. Mahkeme özetle şunu söyledi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kişinin Suriye’ye, iç savaşın devam ettiği Suriye’ye gönderilmesi temel hak ihlalidir, işkence yasağının ihlalidir. Yaklaşık 20 saatlik bir süreçte kelepçeli olarak otobüsle Edirne’den Hatay’a gönderilmesi bu ayrıca bir kötü muamele teşkil eder. Bunun dışında özgürlüğü kanuna aykırı şekilde kısıtlanmıştır, ve aynı zamanda bu kişinin bu haklarına itiraz etmesine imkan verilmediği için etkili iç hukuk yollarının kullanma imkanı da bulunmadığı için sözleşmenin 3. maddesinin ihlaline karar vermiştir. Özetlemek gerekirse hem Türkiye’deki mevzuat, Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına baktığımız zaman yabancılar istisnalar dışında aynı şekilde vatandaşlar gibi temel hak ve özgürlüklere sahiptirler. Devletin aynı şekilde onlara da bir insana tabi koruması gerekiyor, gerekli tedbirleri alması gerekiyor ve onlara muamele derken Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere ve Türkiye’nin kanunlarına uygun bir biçimde muamele edilmesi, insan onuruna yaraşır bir biçimde muamele edilmesi gerekiyor, aksi halde bu bir hak ihlali ve zulüm olarak tespit edilir ve karşınıza çıkabilir. İranlılar örneğine baktığımız zaman da o kişilerin özellikle İran’daki rejim, siyasi muhaliflere yapılan muamelelere baktığımız zaman onların zulüm göreceği neredeyse kesin gibi. Bu konuda iyi bir biçimde değerlendirme yapılması varsa sığınma, uluslararası koruma başvurularının alınması, sınır dışı etme kararlarını ona göre değerlendirmesi gerekir ama Türkiye’deki şu anki konuyla ilgili 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu  ki 2014’ten bu yana yürürlüktedir hala hukukçular, avukatlar, hakimler tarafından tam olarak hazmedildiği ve ya tam olarak anlaşıldığını düşünmüyorum. Tabii Türkiye’de çok fazla belki göçmen de var, onla ilgili baktığımızda nasıl daha çabuk bir şekilde öğrenmesi gerekir. Ancak İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler dışındaki mahkemelerin hala geri gönderme yasağı, mülteciler, göçmenler, kavramlar, ilgili kanun bu konuyu tam olarak ben anlayabildiklerine inanmıyorum. Birçok kararda da bunu görüyoruz ki; Denizli İdare Mahkemesi bahsettiğiniz kararda örneklerden bir tanesi, ona şüphe yok. 

ZD: Peki son olarak bir şey sormak istiyorum: Bu kararlar barışçıl toplantı ve gösteri haklarını kullanmak isteyen başta -sizin de dediğiniz gibi- yabancılar, göçmenler genel olarak da yurttaşlar için ne söylüyor? Genel bir çerçeve çizdiğimizde hak ihlalleri çerçevesinden baktığımızda…

HY: Toplantı gösteri yürüyüşleri Anayasa’da tanınan bir hak, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde bu hak olarak yer alıyor. Fakat problem şu: Uygulamaya doğru gidince ve mevzuatın düzenlemelerine gittiğimiz zaman bunlar kuşa çevriliyor. Uygulamada hiçbir şekilde neredeyse izin vermiyor. Burada doğal olan şudur: İnsanlar kalabalık caddelerde birçok yerde sesini duyurmak ister. Önemli olan burada kamu barışının ve toplumsal barışın bozulmaması veya o hakları ya da o söylemi dile getiren insanların bir zarar görmeden onu dile getirmesidir. İnsanlar protesto da edebilir -doğru veya yanlış- sonuçta bir şekilde sesini çıkarması, dile getirmesi, belirli bir durumu belki afişe etmesi gerekebilir. Onun için bu aynı zamanda ifade özgürlüğünü de sonuçta bir kullanma biçimidir. İfade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğünü kuramadığımız zaman zaten o zaman yani bir insan haklarına ve yani demokratik bir toplumdan bahsetmek zaten söz konusu olmayacak. Burada olması gereken şu: Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları çerçevesinde insanları normal bir şekilde silahsız, saldırısız ve önceden izin almaksızın toplantı gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğüne sahip olmasıdır. Esas olan budur. Olması gereken de budur. 

ZD: Peki bize katıldığınız için çok teşekkürler. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan, farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.